include "$_SERVER[DOCUMENT_ROOT]/header.php"; include "$_SERVER[DOCUMENT_ROOT]/yazi_header.php"; ?>
Kapidagi Yarimadasi'nin cennet koylari'ndan Bir Alinti
Mehmet Yasin
                  
Bir süre sonra, deniz kıyısında 
                  sakin bir belde çıktı karşıma; Ocaklar. Köyün meydanına indim. 
                  Hummalı bir faaliyet vardı. Kayıklar kıyıya çekilmiş 
                  boyanıyor, iskele üstünde balıkçılar yırtık ağlarını tamir 
                  ediyorlar, pansiyoncular ve kıyıdaki restoranlar, kısa bir 
                  süre sonra başlayacak mevsim için yerlerini hazırlıyorlardı. 
                  Tüm bu yazdıklarıma bakıp, Ocaklar'ı 
gözünüzün önüne getirirken, aklınıza Ege ve 
                  Akdeniz'deki yazlıkçı yerleşim yerleri kesinlikle gelmesin. 
                  Hayalinizi yanıltmak istemem. Ocaklar'ı anlatabilmek için şu 
                  tanımlamaları kullanabiliriz: Pencerelerin önü, tenekelerin 
                  içine dikilmiş rengarenk sardunyalarla süslüydü.. Kadınlar 
                  kapı önlerinde oturmuş, bir yandan çeyiz için dantel örerken 
                  bir yandan da sohbet ediyorlardı.. Erkek çocuklar, kırık dökük 
                  bisikletleri ile dar sokaklarda pedal basıyor, kız çocuklar 
                  ise bir kolu bir bacağı eksik "Cindy" bebekleri ile evcilik 
                  oynuyorlardı.. Köyün köpekleri, bazen bisiklet arkasından 
                  koşturuyor, bazen de kızların "evcilik evleri"nin kapısında 
                  uyuyorlardı.. Ve erkekler.. Onlar aslında değişik bir şey 
                  yapmıyorlardı.. Kahvede, dışarıya atılmış masalarda 
                  konuşuyorlar (mutlaka siyaset) veya konuşmadan saatlerce 
                  oturma becerisini gösterebiliyorlardı. Uzunca bir tanımlama 
                  oldu ama, bu tanımlamayı bundan sonra yoluma çıkacak olan 
                  Narlı, İlhanlar, Büyükova, Doğanlar ve Turan köyleri için de 
                  kullanacağım için mazur görülebilir.
DENİZE ZEYTİN DALI
Ocaklar köyünde ilk kez, zeytin ağacının dallarının denizin dalgaları ile oynaştığını gördüm. Zeytin ağaçları burada, Salkım Söğüt'ün suyla olan aşkına özenmişçesine denize dal uzatmışlardı. Nasıl uzatmasınlar ki.. Deniz, turkuvaz rengi ile, sanki "gel beni iç" dercesine berrak, temiz ve güzeldi. Dağlara gittiğim için yanıma mayo almayı hiç düşünmemiştim. Kapıdağı Yarımadası'nın o muhteşem denizi bana, " dağa da, çöle de gitsen mayonu yanından ayırma" özdeyişini yaratma fırsatını verdi. Ocaklar'dan sonra yol, biraz virajlandı, biraz tepelere çıktı ama hiç deniz kıyısını terk etmedi. Şimdi, tepelerin görüntüsüne "pastoral" bir anlatım getireceğim. Bu anlatım, tüm Kapıdağı Yarımadası'nın denize bakan yamaçlarını tarif etmekte geçerli olacaktır. Yamaçlar sanırsınız ki, çiçeklerle süslenmek için bir peyzaj mimarına emanet edilmiş. Sarı katırtırnakları, kırmızı gelincikler, beyaz yapraklı sarı ortalı klasik papatyalar, ortası da yaprakları da sapsarı olan papatyalar, mor çiçek açmış bayır dikenleri, pembe çiçeklere gebe öbek öbek çalılar.. Bunca renk öylesine ahenkli yerleştirilmiş ki, hayran olmamak elde değil. Bu tepeleri tüm peyzaj mimarlarına, doğal staj yeri olarak öneriyorum. Tüm bu "renkahenge" bir de kuşların seranadını eklemenizi önereceğim.
include "$_SERVER[DOCUMENT_ROOT]/yazi_footer.php"; include "$_SERVER[DOCUMENT_ROOT]/footer.php"; ?>